Bahsedeceğim konuya gelmeden önce, kendimle ilgili biraz bilgi vereyim. Bende şöyle bir arıza mevcut, ilgimi çeken herhangi bir konu hakkında bir süre sonra çok konuşulduğunu duymam ya da o konunun popüler olduğunu düşünmem o konu hakkında tüm ilgimi kaybetmeme sebep olur. Bu bir dizi, bir kitap, bir düşünce şekli, bir iş trendi, sağlıklı yaşam fikri, ya da teknolojik bir gelişme olabilir. Hatta sırf popüler olduğu için sevebilecek olduğum şeylere bile şüpheyle yaklaşırım, bazı arkadaşlarımın haklı olarak göz devirmelerine maruz kalır, yeni bir deneyime tamamen kapatırım kendimi. Bunu bir arıza olarak nitelendirmemin sebebi bu özelliğin çoğu zaman kendimi bir gruba ya da bir topluluğa ait hissetmemi engelliyor olması. En son ait olduğum popüler topluluk Spice Girls seven kızlardan biri olmam olabilir. Ondan beridir kendi yoluma bakmayı tercih ediyor gibiyim, ve ne kadar yatırım yapmış olursam olayım içinde olduğum ortam kalabalıklaştığında kapıdan çıkıp gitmek isterim. Sonrasında insanların o ortamın tadını, maddiyatını ve ruhani doyumunu yaşadığını uzaktan izlerim ve oraya ne kadar ait olmadığıma da şaşarım üstelik. Dönüp baktığımda yaptığım her işin motivasyonunda bu konuşulmayanı arama, bulduktan sonra bırakma ve yeni yollar arama döngüsü mevcut. Bunun bir karakter özelliği olduğunu kabullenmekle beraber bir ego problemi olduğunun da farkındayım, üzerinde çalışıyorum. Ama bugüne kadar kendimi ait hissedebileceğim hiç bir topluluğun beni çektiğini hissetmedim ne yazık ki. Ve bu çok yazık çünkü insanlar olarak anlamlı ve besleyici ilişkilere muhtaç olduğumuzu biliyorum ve bunun eksikliğini yaşıyorum zaman zaman.
O sebeple şimdi karşısında durup yeni bir yol aradığım, arkamda bıraktığım ve yeni bir yere doğru gittiğimi fark ettiğim bir konu var konuşmak istediğim.
Geçtiğimiz günlerde instagram hikayelerimde bir soru sordum, yani hem bir beyanda bulundum hem de sordum.
Ve bu soruma rekor bir dönüş aldım o gün, kendisini aynen böyle hisseden ama tam bir sebep gösteremeyen ya da pek çok sebebin birleşiminden sonra bu durumda olduğunu düşünen hemcinslerimden. Ve zaten bir süredir demlenen kendimi yepyeni bir tavşan deliğine bırakma isteğim bu anla beraber arkamdan tekme yemişim hızına kavuşturdu beni.
Nedir bu Feminen Enerji?
Öncelikle tahmin edersin ki ne giydiğimiz ya da nasıl göründüğümüz, hangi ürünleri ne şekilde kullandığımız değil, nasıl hissettiğimizle ilgili bu feminen enerji. Ama yine de baya bir açmak gerekecek tabi, çünkü etrafında çok yanlış bilgiler birikmiş ne yazık ki. O sebeple bununla ilgili yaptığım ilk araştırmalarda bu enerjiyi şişeleyip satma vaadinde olan pek çok girişimden kaça kaça yolumu bulmaya çalıştığım bir gerçek, dışarısı can pazarı.
Yolculuğu içeri doğrultmadan önce gerekli teçhizatları toplamak için doğru kaynakları bulmaya niyetliydim. Neyse ki artık bu araştırma konularında kendime güvenebilecek kadar doğru yöntemleri bulduğuma inanıyorum, yaşasın tecrübe kazanmak. O sebeple bu araştırmalara dalma vakti olmayan, ama kaybettiği şeyi benim kadar arayan topluluk olmayan topluluğuma da anlatma isteğindeyim.
Ulaştığım yer, zaten bir süredir içinde olmaktan rahatsız olduğum o “girlboss” teriminin aslında dişil enerjiye ne kadar zarar verdiğini anlamak oldu. İlk başta duyduklarından rahatsız olabilirsin ama lütfen televizyonunu kapatma. Benim bugün bu noktaya gelmem yaptığım 3 haftalık araştırmayla olmadı elbette sadece aradığım şeyin bu olduğunu adlandırmam yeni gerçekleşti diyebilirim. Yoksa son 2 senedir üzerinde çalıştığım pek çok yazıda sürekli olarak dişil enerjiden bahsetmem ya da izlediğim, okuduğum şeylerde bu enerjinin temsillerini aramam boşuna değilmiş. Şu an dünyada pek çok şeyde olduğu gibi bu feminen/maskülen, dişil/eril, yin/yang nasıl ifade etmek istersen iste, dengesinde büyük bir dengesizlik hakim. Varolan dişil enerji ya yaralı ya da yok edilmiş, maskülen enerji ya toksik ya da dişile kaymış halinde. Bu süreç boyunca sağlıklı diyebileceğim hiç kimse bulamadım çevremde, o sebeple hepimiz aynı topluluğun bir parçayız (sonunda ait olduğum bir topluluk bulundu mu ne?)
Öncelikle şu maskülen enerjiye kaymış olma durumundan bahsedelim. Hepimizden küçük girlboss’cuklar yaratan son 15 senenin ekolü, bugün tatmin olmayan alfa kadınlar ve olgunlaşma gereği hissetmeyen çocuk erkeklerle doldurdu dünyayı. Hatta Miley Cyrus’un bayılarak dinlediğim Flowers şarkısı bu dengesizliği taçlandıran bir marş gibi adeta.
I can buy myself flowers
Write my name in the sand
Talk to myself for hours, yeah
Say things you don't understand
I can take myself dancing, yeah
I can hold my own hand
Yeah, I can love me better than you can
Erkek ya da kadın herkesin içinde farklı oranlarda var olan dişil enerji içimizdeki çocuksu neşeyi, olanı kabul etme ve takdir etmeyi, yaratmayı, beslemeyi, uyum sağlamayı, kabul etmeyi ve maneviyatı temsil ediyor, ortaya çıkması için kendini güvende hissetmesi gerekiyor. Maskülen enerji ise planlamayı, uygulamaya koymayı, kontrol etmeyi, konuşmayı ve maddiyatı temsil ederken güven sağlama tarafını da üstleniyor.
Dişil enerjinin yıllar boyu ezilmesi, küçük ve işlevsiz görülmesi, maskülen enerjinin sivrilerek toksik ve baskı kuran bir hal almasına, hem kadın hem erkeklerde bu çok önemli özellikleri göz ardı ederek bir dünya yaratmamıza sebep olmuş. Biz kadınlar da güvenliğimizi sağlamayı bırak, onu tehdit eden erkekler dünyasında kendi güvenliğimizi, planlamamızı, uygulayıcı yapımcı olma özelliklerimizi kendi elimize almak zorunda kalmış, hatta dişil enerjimizden daha değerli görmeye başlamışız.
Bunu yapmakta haklı olmakla beraber işin dengesini de ne yazık ki kaybetmişiz. Hele ki üst üste belirsizlik ve güvensizlik yaşadığımız bugünlerde dişil enerjinin ortaya çıkması imkansız bir istek gibi. Ama yine de denemek zorundayız çünkü dünyanın buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Seni bilmiyorum ama benim bunu hissetmeye ihtiyacım var.
Bu yin/yang konularını düşündüğüm zaman aklıma her zaman çok sevdiğim “The Intern” filmindeki şu sahne gelir. Aslında bu açıdan düşündüğümüzde Ann Hathaway’in karakteri Jill tam bir yaralı dişil enerjiyi temsil etmekte. Kendi içsel huzurunu sürekli olarak çalışma moduyla takas etmiş, kendi içgüdülerini(feminen) dışardan gelen mantıklı(maskülen) olduğu iddia edilen sözlerle sürekli sorgulayan ve durmak bilmeyen bir yapma enerjisinde sıkışıp kalmış bir “girlboss” kendisi. Sağlıklı maskülen enerjide olan Robert De Niro’nun canlandırdığı Ben karakteri hayatına girdiğinde Jill’e kendi bozulmuş dengesini tamir etmesine olanak sağlayan, onu güvende hissettiren ve dişil yönünü hatırlamasına olanak sağlayan bir etki veriyor olması bu filmi bu konunun en iyi örneklerinden biri yapıyor kanımca. Filmin en can alıcı sahnesi de şu diyalog işte.
Ben de kendimde bu enerjinin eksikliğini hissedeli uzun bir zaman oldu, hatta maskülen enerjiyi üzerimde gururla taşıdığım uzun yıllar geçirdim diyelim. Belki Bey’i kurmaktaki motivasyonlarımdan biri de dünyada Bey dediğimiz güven veren, baskı kurmadan dişil enerjinin yaratımına alan açan, ihtiyaçlara odaklanıp halleden ve bunu yaparken özenli ve planlı olan maskülen enerjideki erkeklerin artmasına katkıda bulunmak istememdi. Bu uğurda kendim de o erkeklerden birine dönüşmüş olabilirim tabi…
Bu konu çok uzun, daha üzerinde yazacağım tonla konu başlığı var ama şimdilik bu tatlı yerde bırakmak ve bunu bir seri gibi yayınlamak istiyorum. İlk etapta kendi hayatlarımızda nerelerde dişil enerjimizi kullandığımızı nerelerde maskülen enerjimize yöneldiğimizi fark etmeye başlarsak bu yolculukta beraber ilerlemek için güzel bir başlangıç yapmış oluruz dedim. Bu sefer beraber çıkalım yola. Tavşan deliğinin derinliklerinde görüşmek üzere.
Harika bir yazi. Soruyordum kendime bir suredir ne zaman bu kadar erile gectim, nasil tekrar dengelenecegim diye.. Beraber tavsan deligine girmeye varim. Tek basima yonumu kaybedebilirdim. Tesekkur ederim!
Sevgili Nil, ben seni reebok girl blog zamanlarindan beri takip ediyorum:), o zamanlardan , bu son bir kac yila kadar senin ekrandan gelen resmen “saf” dogal bir disil enerji titresimin vardi ben cok ozenirdim, kombinlerini save as yapar ilham alirdim ama senin kadar cesur olanazdim ( bana o zaman cesur gelirdi) :) teen zamanlarin caddede , annelik baslangicinda akmerkezde falan gormustum de hem hem aurasal disil disildin. Bloggerler arasinda bu enerjin farkliydi. Yine farklisin ve bu da cok sensin. Ne giyse nasi dursa yakisir derler ya:) neyse bu konuya smdi deginir olman beni hey gidi! Dedirtse de, gecen yillar sonunda ben de disil enerjim nereye gitti yahu dedim ve sebep arayisindayim sonucta:) ve yazina rastladim:) birlikte iz surmeye geldim☺️Sevgiler